Atatürk…
Bağımsızlık savaşımızın önderi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu, büyük komutan, eşi bulunmaz devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 10 Kasım 1938 yılında hayata gözlerini yumduğunda 57 yaşındaydı. Ömrünün büyük kısmını sıkıntılar ve savaşlar içerisinde geçiren Büyük Önder, yaşamını Türk milletinin bağımsızlığına ve gelişimine adamış eşsiz bir liderdir. “Kimyaca” ailesi olarak ölümünün 75. yıldönümünde Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla anıyoruz.
Atatürk mutlu yaşamak için cehaleti yok etmek gerektiğine inanan bir liderdi. Fikir yaşamında da aklın ve bilimin önemli bir yeri vardı. Bunun içindir ki Atatürk, yaptığı her işte akılcılığı ve bilimi esas almıştır. Bağımsızlık savaşımızın sona ermesi sırasında bilimin yaşamımızdaki rolünü her vesile ile tekrarlamıştır. Bağımsızlık savaşının kazanıldığı ilk günlerde yaptığı bir konuşmada “Orduların sevk ve idaresinde bilim ve fen ilkelerinin kılavuz edinilmesi zaferin sırrı olmuştur. Ulusumuzun siyasi ve sosyal yaşamı ile ulusumuzun eğitiminde yol gösterici bilim ve fen olacaktır. Hiçbir mantıki kanıta dayanmaksızın birtakım geleneklere ve inançlara bağlı kalmakta ısrar eden ulusların gelişmesi güç olur, belki de hiç gerçekleşmez.” demiştir. Atatürkçülük kalıplaşmış fikirleri kabul etmez. Çünkü kalıplaşmış fikirler çağa uygulanamaz. Sabit bir düşünceye bağlanmak, denemelere engel olmak insanlığın ilerlemesini engeller. Bu yönüyle Atatürkçülük sabit bir düşünce değildir.
Atatürk,okumanın ve araştırmanın önemini de şöyle belirtmiştir:
”Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli kültürdür. Kültür; okumak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden mana çıkarmak, ders almak, düşünmek, zekayı terbiye etmektir.”
Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” özdeyişi, ilim ve fennin dışında yol gösterici aranmaması gerektiğini vurgulamaktadır. Atatürk, yaşadığımız her anın gelişiminin ilim ve fen ile sağlandığını belirtir. İlmin ve fennin gelişmesinin de devamlı takip edilmesinin gerekliliğini söylevlerinde vurgulamıştır.
Atatürk, uygarlığın temelinde bilimin bulunduğuna inanır. Bunun içindir ki batı uygarlığının dinamizminin bilimden ve bilimin gelişmesinden kaynaklandığını yeri geldikçe dile getirmiştir.
Türk gençliğine düşen görev Atatürk devrim ve ilkelerini, cumhuriyeti bilim ve fennin ışığında sonsuza kadar yaşatmaktır.
Atatürk’ün Biyodizel Çalışmaları
Dünyada her geçen yıl giderek artan biyoyakıtın, Atatürk’ün talimatı ile 76 yıl önce Atatürk Orman Çiftliği’nde üretilerek kullanıldığı ortaya çıktı. Devlet Planlama Teşkilatı uzmanlarından Emrah Hatunoğlu’nun hazırladığı “Biyoyakıt Teknolojilerinin Tarım Sektörüne Etkileri” tez, “çağın yakıtı” olarak tanınan biyoenerji türevlerinin Türkiye’deki geçmişine ilişkin ilginç bir detayı gün yüzüne çıkardı. Gelişmiş ülkelerde bile geçmişi 20-30 yılı ancak bulan biyoyakıtlarla ilgili, Türkiye’nin 1930′lu yıllarda raporlar hazırlayıp, üretime geçtiği tezde yer alan arşiv belgeleriyle kanıtlandı.
Belgelere göre dünyadaki biyoyakıt teknolojisinin ilk örneği Tarım ve Köy İşleri Bakanlığı’na bağlı Atatürk Orman Çiftliği bünyesinde geliştirildi. 1934′ten itibaren bugünkü adıyla biyodizel üretiminin çiftlikte kullanıldığı kaydedilen tezde, “Atatürk’ün de talimatıyla dönemin milletvekilleri ve ilgili kurumların yetkililerinin 1934 yılında imzaladığı belge, Türkiye’de biyoyakıtlara ilişkin ilk resmi belge olması açısından önemlidir.
Belge, çiftlikte ‘Bitkisel Yağların Tarım Traktörlerinde Kullanımı‘ isimli çalışmanın devletçe başlatıldığını gösteriyor. Çalışma ile, çiftlikte tarımsal üretimde faaliyet gösteren traktörlerde bitkisel yağların yakıt olarak kullanımı sağlanmıştır. Böylece, o zamanki adı bitkisel yağ da olsa, biyodizelin araç motorlarında kullanımı gerçekleştirilmiştir” ifadesine yer verildi.
Kaynaklar:
1) http://www.albiyobir.org.tr/trde_b.htm
2) http://edebiyatdefteri.com/yazioku.asp?id=63976
3) http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2010/10/11/ataturk_orman_ciftligi_biyodizel_uretmis