Radyum kızları olarak anılan yüzlerce işçi sınıfı kadının tehlikelerinden bihaber olarak ürettiği onlarca çeşit ürünün ve günün sonunda yaşadıkları hazin sonun hikayesidir bu.
Radyum elementi 1898 yılında Polonyalı-Fransız Kimyager/Fizikçi Marie Curie ve kocası Pierre Curie tarafından keşfedildi. 1910 yılında ise, bilim adamı Andre-Louis Debierne ‘in desteğiyle Radyum saf bir metal olarak izole edilebildi.
1910’lu yılların sonunda üreticiler karanlıkta parlayan bu mucizevi maddeyi kullanmaya başladı. Radyum’un kullanıldığı alanları detaylı olarak “Radyum Çılgınlığı” yazımızda bulabilirsiniz.
Radyum’un 1917-1926 yılları arasında en büyük kullanımı saat ve saat kadranlarını boyamaktı.
ABD’de bunu yapan üç şirket vardı. United States Radium Corporation, Radium Dial Corporation ve Waterbury Clock Company. Şirketler, parlak boya üretmek için radyum tuzlarını çinko sülfür ve yapıştırıcı ile karıştırdı. US Radium bu boyaları ” Undark ” adı altında patentledi.
ABD 1917’de Birinci Dünya Savaşı’na girdiğinde, ön taraftaki askerler gece saat kadranlarını göremedi, bu da koordinasyonlu gece saldırılarını daha da zorlaştırdı. ABD ordusu, askerleri için parlayan kadranlı kol saatleri üretmek için United States Radium Corporation ile bir sözleşme imzaladı.
Genç ve Sanatkar Radyum Kızları
Yüzlerce işçi sınıfı kadın, Marie Curie tarafından 20 yıl kadar önce keşfedilen yeni element “radyum” ile askeri saatler ve kadranları boyamak için çalıştıkları stüdyoya akın etti. İşe alınan kızlardan bazıları 11 yaşında ve çoğunluğu 14, 15 yaşlarındaydı. Bu kadar küçük yaştaki kızların işe alınmasının sebebi ellerinin küçüklüğü idi. Küçük eller sanatsal çalışma için mükemmeldi.
Kızların çoğu işçi sınıfı ailelerinden geliyordu ve birçoğu göçmen kızlarıydı. Kızlar işin 3 katı kadar para alıyorlardı, fabrika temizdi. En önemlisi de kadınları güçlendirme döneminde finansal özgürlük kazandırdı.
Radyum’un parlaklığı işin cazibesinin bir parçasıydı. En iyi kıyafetlerini fabrikada giydiler çünkü vardiyalarını bitirdiklerinde gece dans salonlarında parlayacaklardı. Hatta taliplerinin bayılacağı bir gülümseme için dişlerini radyumla boyadılar.
Kızlar, radyum kızları, bazıları sadece 3,5 cm genişliğinde olan küçük kadranları özenli bir el işçiliği ile boyamak için öğretilen tekniği itaatle izledi. Kızlara ince bir nokta yapmak için boya fırçalarının ucunu yalayıp dudakları arasında kaydırmaları söylendi. Bu işleme “işaretleme” adı verildi. Kızlar fırçaları ağızlarına her yükselttiğinde, parlayan yeşil boyadan biraz yutmuşlardı.
Yöneticiler bunun tehlikeli olmadığını söyledi, ama bu doğru değildi. Parlayan bu elementin keşfedildiğinden beri zarar verdiği biliniyordu.
Radyum şirketlerinde çalışan erkekler ise laboratuvarlarında kurşun önlük giydiler ve Radyum’u fildişi uçlu maşalarla ele aldılar. Kadranları boyayan kızlar ise böyle bir korumaya sahip değildi.
Çünkü o zamanlar, kızlar gibi küçük bir miktar radyumun sağlığa yararlı olduğuna inanılıyordu. İnsanlar Radyum suyu içti ve kozmetik, diş macunu ve gıdalarda kullanıldı. Gazeteler kullanımının “insan hayatına yıllar katacağını” bildirdi. Ancak bu inanç, kazançlı endüstrilerini etrafına inşa eden aynı Radyum şirketleri tarafından yürütülen araştırmalar üzerine kuruldu. Bütün tehlike işaretlerini görmezden geldiler.
1920’lerin başında, New Jersey ve Illinois’deki diş hekimleri ciddi diş problemleri olan genç kadınlarla karşılaşmaya başladılar. Diş hekimleri ağrıyan dişlerini çıkardığında, çene kemiklerinin tüm kısımları da çıktı. Bu kısa sürede radyum nekrozu veya radyum çenesi olarak bilinir hale geldi.
1922’nin başlarında işçi kızlardan Mollie Maggia bu rahatsızlıkla işten ayrılmak zorunda kaldı. Dişlerinde yaşadığı sorunlardan sonra uzuvlarında da ağrılar oluşmaya başladı ve sonunda yürüyemedi. Doktorlar bunun romatizma olduğunu düşündü ve ilaç verip evine gönderdiler.
Mayıs 1922’de Mollie Maggia artık umutsuzdu. Dişlerinin çoğunu kaybetmişti ve enfeksiyon yayılmıştı. Tüm alt çenesi, ağzının çatısı ve hatta kulaklarındaki kemiklerin bazılarında “büyük bir apse” olduğu söyleniyordu. Ama daha kötüsü gelecekti. Sadece günler sonra diş hekimi tarafından “Bir ameliyatla değil, sadece parmaklarını ağzına koyarak ve kaldırarak.” tüm alt çenesi çıkarıldı.
Mollie Maggia tam anlamıyla parçalanıyordu. Ve sadece o değildi; diğer radyum kızları da çenesi ile ilgili sorun yaşıyordu ve ayaklarında ağrılar çekiyordu. Sonra kızlar ölmeye başladı.
Eylül 1922’de, Mollie Maggia’yı kısa bir süredir rahatsız eden garip enfeksiyon, boğazının dokularına yayıldı. O gün durdurulamayacak kadar hızlı kanadığından ağzı kanla doldu. Kendi kanında boğuldu, 24 yaşında öldü.
Doktorları ise ölüm sebebinin frengi olduğunu söyledi (!)
Saat çalışması gibi, kızlar birer birer ölmeye başladı.
Kadınlar şirketlerden yardım istediler, ancak bir inkar duvarı ile karşılandılar. İşverenler neredeyse 2 yıl boyunca ölümlerden sorumlu tutulmadılar.
1924’te United States Radium Corporation nihayet kadran boyama mesleği ve kadınların ölümleri arasındaki söylentilere bakması için bir uzman görevlendirdiler ve bir rapor yayınlandı. Rapor, radyumun kızların sorunlarının kaynağı olduğunu gösterdiğinde, United States Radium Corporation, kızların mükemmel durumda olduğunu iddia ederek karşıt sonucu yayınlayan raporlar için ödeme yaptılar.
Şirketler sadece problemleri örtmekle kalmadı. Ölüm sebeplerinin frengi olarak kayıtlara geçmesi için doktorları teşvik ederek genç kadınları itibarsızlaştıracak kadar ileri gittiler.
Raporlardaki bu değişiklikler nedeniyle kadınların en büyük zorluğu, gizemli hastalıkları ile günde yüzlerce kez yuttukları radyum arasındaki bağlantıyı kanıtlamaktı. Çalışmalarının suçlanması gerektiği gerçeğini tartışsalar da, radyumun güvenli olduğuna dair yaygın inanca karşı savaşıyorlardı.
Şirketin ilk erkek çalışanı öldüğünde, uzmanlar sonunda görevi üstlendi. 1925’te Harrison Martland adında başarılı bir doktor, radyumun kadınları zehirlediğini kanıtlayan testler geliştirdi.
Martland, dahili radyum kullanımında küçük miktarlarda bile olsa, hasarın binlerce kat daha fazla olduğunu keşfetti. Bedenlerinin içinde neler olduğunu açıkladı. Yutulan radyum kadın bedenlerine yerleşmişti, kemiklerini delen sürekli ve yıkıcı radyasyon yayıyordu. Hayattayken tam anlamıyla içlerinde delikler vardı. Kadınların tüm vücutlarına saldırdı: Grace Fryer’ın omurgası “ezildi” ve çelik bir sırtlık takması gerekti. Kadınların bacakları da kısaldı ve kendiliğinden kırıldı.
Martland, zehirlenmenin ölümcül olduğunu da anlamıştı. Ve şimdi onların içinde olduğuna göre, radyumu kızların kuşatılmış kemiklerinden çıkarmanın bir yolu yoktu.
Beş Kadın Öncü Oldu
Radyum endüstrisinin Martland’ın öncü çalışmalarını itibarsızlaştırma girişimlerine rağmen, radyum kızlarının cesareti ve azmi ile hesaba katılmamıştı. Adaletsizliğe karşı savaşmak için bir araya gelmeye başladılar. Ve savaşlarında fedakar bir neden vardı – sonuçta, ABD’nin her yerinde kadran ressamları hala istihdam ediliyordu. “Benim için önemli değil” dedi kızlardan Grace Fryer ve ekledi; “Bunun örnek teşkil edebileceği yüzlerce kızı daha düşünüyorum.”
Davasını almaya istekli bir avukat bulmak Grace Fryer’in iki yılını aldı. Ona dört kadın daha katıldı: Edna Hussman, Katherine Schaub ve kız kardeşler Quinta McDonald ve Albina Larice.
Sonunda, 1927’de Raymond Berry adında akıllı bir genç avukat davasını kabul etti ve Grace (dört meslektaşıyla birlikte) kendini uluslararası ünlü bir mahkeme dramasının merkezinde buldu. Ancak şimdiye kadar zaman tükeniyordu: Kadınlara yaşamak için sadece dört ay süre verilmişti ve şirket davacıların yakında öleceğini umarak duruşmayı mümkün olduğunca geciktirmeye çalıştı.
Ocak 1928’de dava nihayet mahkemeye geldiğinde, beş kadından hiçbiri yemin etmek için kolunu kaldıracak kadar güçlü değildi ve iki kadın yatalak kalmıştı.
Duruşma sırasında, radyum tozunu işleyen firmalardaki erkek bilim adamlarının kurşun önlük giydiği ve radyumu maşa ile ele aldığı, kadınlar ise böyle bir koruma almadığı ortaya çıktı.
Ve Bir Tarih Yazıldı!
1938’de Catherine Wolfe (evliliğinden sonra Donohue), kalçası üzerinde şişen greyfurt büyüklüğünde bir tümör oluştu. 24 yaşında ölen Mollie Maggia gibi dişlerini kaybetti ve çene kemiğinin parçalarını ağzından almak zorunda kaldı; sürekli sızan irini emmesi için çenesine sürekli bir mendil tuttu. Ayrıca arkadaşlarının kendisinden önce ölmekte olduğunu gördü ve bu onun ruhunu daha da çelikleştirdi.
Catherine adalet mücadelesine başladığında, 1930’ların ortalarıydı: Amerika Büyük Buhran’ın kontrolündeydi. Davası 1938’de mahkemeye çıktığında ölüme yakın olmasına rağmen, Catherine doktorlarının tavsiyesini görmezden geldi ve ölüm yatağından kanıtlarını verdi. Bunu yaparken ve avukat Leonard yardımıyla nihayet sadece kendisi için değil, her yerdeki işçiler için adalet kazandı.
Miras
Radyum kızları vakası, işverenlerin, şirket çalışanlarının sağlığından sorumlu tutulduğu ilk davalardan biriydi. Hayat kurtaran düzenlemelere ve nihayetinde, işçileri korumak için ABD’de ulusal olarak faaliyet gösteren Mesleki Güvenlik ve Sağlık İdaresi’nin kurulmasına yol açtı. OSHA kurulmadan önce, her yıl 14.000 kişi işyerinde öldü; bugünlerde 4.500’ün biraz üzerinde.
Kadınlar bilime “paha biçilemez” denilen bir miras bıraktı.
Ancak tarih kitaplarında isimlerini okuyamazsınız, çünkü günümüzde radyum kızları büyük ölçüde unutuldu. Grace Fryer ve Catherine Donohue – sadece ikisini belirtmek gerekirse – korkusuz şampiyonlar olarak onurlandırmamız ve selamlamamız gereken kadınlar. Çok kısa yaşamlarında elde ettikleri her şeyle tarih boyunca parlıyorlar. Ve başka şekillerde de parlıyorlar.
Radyumun 1.600 yıllık bir yarılanma ömrü vardır… Ve hala kemiklerine gömülü halde.
Hayalet kızlar uzunca bir süre mezarlarında parlayacaklar.
Kaynak: The Radium Girls: The Dark Story of America’s Shining Women – Kate Moore
1 Yorum
Olay çok üzücü, yazı çok güzel, kızların azmi çok başarılı.
Radyum, zararsız veya faydalı olduğunu söyleyenlere yedirilseymiş keşke!