Asetilen lambaları artık kullanılmamaktadır. Ancak, 20.yüzyılın başlarında otomobillerin, motosikletlerin ve bisikletlerin üzerinde taşınabilir lamba olarak çok geniş bir kullanım alanları vardı. Bu lamba, çağdaş oksiasetilen kaynağı araçlarında kullanılan asetileni yakardı. Asetilenin verdiği ışık, 20. yüzyılın hemen başlarında kullanılmakta olan ilkel elektrik ışığından daha güçlü bir aydınlık veriyordu. Ancak, geliştirilmiş ampuller, güvenilir aküler ve ucuz dinamolar ortaya çıkınca, asetilen lambası birkaç yıl içinde piyasadan silindi.
Gaz, sonraki yıllardaki gibi silindirlerde basınç altında depolanmıyordu. Bazen, orta basınçlarda kolay bir depolama sağladığı için asetonda çözündürülürdü. Genellikle de, katı kalsiyum karbür (karpit) üzerine su damlatılarak anında üretilebiliyordu. Gazı ortaya çıkaran kimyasal tepkime şöyledir:
Tipik bir asetilen lambasında karpit, ya küçük parçacıklar ya da özel biçim verilmiş bloklar halinde, lambanın tabanına tutturulmuş sızdırmaz bir kapta depolanırdı. Bu kabın üstünde, asetilen gazının çıktığı ve yakıldığı bir püskürtücü bulunurdu. Alevin arkasında bir yansıtıcı vardı.
Karpit kabının içinde, lambanın üstünde bulunan bir depodan, ağırlık etkisiyle beslenen bir su borusu girerdi. Suyun kaba giriş hızı, gaz basıncıyla otomatik olarak ayarlanırdı. Çok su girdiğinde daha çok gaz açığa çıkarak basıncı artırır ve daha fazla suyun girmesini önlerdi. Ayrıca, su borusunun üzerinde de bir ayar vanası vardı ve su girişi buradan açılıp kapatılabilirdi.
Uygulamada, lambalara başka donanımlar da takılırdı. Birçoğunda, ön ve arka ışıklar için aynı merkez üreteçten beslenen çeşitli yakıcılar vardı. Bazılarında da iki gaz üretici vardı ve bunlardan ikincisi, ancak birincisi bittiğinde ya da bozulduğunda devreye giriyordu.
Asetilen lambalarının birçok sakıncası vardı. Bunlardan en önemlisi, lambaların hem pahalı hem de masraflı oluşuydu. 1899 yılında tipik bir bisiklet lambasının fiyatı 210 TL’sını karpiti yeniden doldurmak ise 90’TL’sını buluyordu. Üstelik 5 saatten fazla da dayanmıyordu. Bugünün fiyatları ile düşünüldüğünde bile bu para çoktur ve örneğin pille çalışan bir bisiklet lambasından daha pahalıya gelmektedir.
Öteki sakıncaları da, lambanın yaydığı kötü koku ve püskürtücünün sık sık karbon birikintileriyle tıkanmasıdır. Asetilen, karbon dioksit ve su oluşturarak tümüyle yanmalıdır, ama alev kötü ayarlanmış ve yeterince sıcak değilse, saf karbon oluşumuna yol açar. Kapta ise kireç birikintileri oluşur ve belirli aralıklarla temizlenmesi gerekir.
Bütün bu sorunlara karşın,asetilen lambaları güçlü ışık verirdi ve otomobillerle bisikletlerde kullanımı kalktıktan sonra da, ışık kaynağı olarak, endüstride kullanımını sürdürdü. Amerika Birleşik Devletleri’nde bazı kentlerin sokak aydınlatmasında, daha çok bilinen kömür gazı (havagazı) yerine asetilen kullanılırdı. 1909 yılında 290 A.B.D. kenti böyle aydınlatılıyordu.