Prof. Dr. Ali Rıza ÖZKAYA ile Kimya bilimi, sektörü ve eğitimi üzerine bir söyleşi
Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölüm ve Fizikokimya Anabilim Dalı Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Rıza Özkaya ile kimya bilimi ve sektörü üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Derin bir eğitimci geçmişine ve kimya bilgisine sahip olan Özkaya, hem öğrencilerini bilgilendirmek, hem de yeri geldiğinde motive etmek için sosyal ağları da aktif şekilde kullanıyor. İsteyenler kendisini ve başkanı olduğu bölümü @kimyabolumu kullanıcı adı ile twitter üzerinde takip edebilirler.
Sohbetimizi kısaca özetlemek gerekirse; eğitimde ve sektörde öncelikle yapılması gereken doğru planlama ve sonrasında ise denetim. Gençlerimizin de iş hayatına atılırken yapmaları gereken en önemli şey lisans eğitimlerine ek olarak zamanlarını en iyi şekilde kullanmak suretiyle kendilerini geliştirmeleri ve gerektiğinde sorumluluk almaları.
Sizi kısaca tanıyarak başlayalım…
1984 yılında Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi’nden mezun oldum ve 1985 yılında araştırma görevlisi olarak çalışma ve akademik hayatıma başladım. 1986’da yüksek lisans ve 1990 yılında doktora eğitimlerini tamamladım. 1992’de yardımcı doçent ve 1998’de doçent oldum. Eğitim fakültesinde 16 yılı aşan bir süre çalıştıktan sonra 2001 yılında eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması sürecinde kalabalık bir öğretim üyesi grubu ile birlikte eğitim fakültesinden fen edebiyat fakültesine geçiş yaptık ve 2005 yılında profesör oldum. Halen Fen-Edebiyat Fakültesi’nde çalışmakta ve şu an kimya bölümü başkanlığı ile fizikokimya anabilim dalı başkanlığı görevlerini de yürütmekteyim.
Eğitim fakültesinden fen edebiyat fakültesine geçiş sürecinizden biraz bahsedermisiniz?
2001 yılını da içine alan bir süreçte YÖK ile Dünya Bankası arasında eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılmasına yönelik ortak bir proje yürütülmekteydi. O süreçte eğitim fakültesindeki öğretim üyelerinin araştırmalarını daha çok kimyanın nasıl daha iyi öğretileceğine dair yönlendirmesi ve diğer bir ifade ile “kimya eğitimi” adıyla ülkemizde henüz yeni oluşan bir alanda sürdürmeleri gerektiğine dair fikirler vardı. Söz konusu proje kapsamında eğitim fakülteleri ve fen edebiyat fakülteleri arasındaki benzerliği ve iki fakülte öğretim elemanlarının yaptıkları araştırmalarda bir farklılık ortaya koyma ve duplikasyonu ortadan kaldırma amacına yönelik çalışmalar vardı ve uzunca bir bir süre de devam etti.
O yıllarda, eğitim fakülteleri kadrosundaki öğretim elemanları olarak biz aynı fen-edebiyatta ki hocalar gibi kimyanın belirli spesifik bir alanında laboratuvarlarda kimya bilimi ile ilgili araştırmalar yapıyorduk. Tamamen belirli bir alanda uzmanlaşmaya ve akademik yükselmeye yönelik yaptığımız bu çalışmalar fen edebiyat fakültesindekiler ile eşdeğerdi.
YÖK-Dünya Bankası projesi kapsamında, eğitim fakültesindeki öğretim elemanlarından ya fen fakültelerine geçip mevcut çalışmalarına orada devam etmeleri ya da eğitim fakültesinde kalmaları durumunda araştırmalarını artık sadece kimya eğitimi alanında sürdürmeleri istendi. Bu süreç bizi de düşünmeye itti. Acaba ben eğitim fakültesinde mi kalayım yoksa fen edebiyata mı geçmeliyim. Bir tarafta o zamana kadar yapmış olduğumuz çalışmalar var, diğer yandan sil baştan kimya nasıl öğretilir, kimya eğitimi üzerine çalışmalar yapmanız gerekecek. O günün şartlarını da göz önüne alınca herkes kararını verdi ve kalabalık bir öğretim üyesi grubu ile birlikte eğitim fakültesinden fen-edebiyat fakültesine geçtik.
Öğretmen kökenli bir geçmişiniz var, ona rağmen fen edebiyat fakültesini tercih ettiniz?
Kimya Eğitimi de ilgi duyduğum bir alandı ama eğitimin dışında klasik süregelen araştırma yönüm de kuvvetliydi, onu da çok seviyordum. O dönemde ya orda kalacak ya buraya geçecektik. Düşündük taşındık ve kararımızı verdik… Karar aşamasında ben şu şekilde düşündüm: şu ana kadar yaptığım çalışmalar itibari ile ben fen- edebiyata geçmeliyim. Sonuçta üniversite sadece araştırma yapılan bir yer değil, bir de eğitim tarafı var. Fen-Edebiyat Fakültesinde fiili olarak kimya eğitimi yani genel olarak “kimya nasıl daha iyi öğretilir” kapsamında araştırma yapılmayacak olsa da biz sonuçta hocayız ve derslere de giriyoruz, girmemiz de gerekir ve sonuç olarak Kimya Eğitimi zaten bizim mesleğimizin ayrılmaz bir parçası.
Kimya bölümü okuyan öğrencilere formasyon verilmesi konusunda, kimya öğretmenliği okuyan öğrencilere yönelik bir haksızlık olduğunu düşünüyor musunuz?
Şimdi bu tür durumlarda tek çıkış yolu bilimsel bakmaktır meseleye. Geçmişime baktığınız zaman ben eğitim fakültesi mezunuyum. Şu anda ise Fen-Edebiyat Fakültesi Kimya Bölümü başkanıyım. Bunları bir tarafa koyarak objektif olarak baktığım zaman şunu söyleyebilirim; benim düşünceme göre burada eğitim fakültesi mezunlarına bir haksızlık var.
Peki sizce bu durumun çözümü nedir ?
Bana göre eğitim fakültelerinin liseye öğretmen yetiştiren bölümlerine öğrenci alınmayıp söz konusu alanda öğretmen olarak istihdam edilecek kişiler de fen-edebiyat fakültelerinin ilgil bölümlerine alınmalı. Sonra fen edebiyata alınan öğrencilerin içerisinden, kriterlerini de iyi koyarak öğretmen adaylarını seçersin. Öğretmenlik çok önemli bir meslektir, bu durumda kriterleri doğru koyarak hem öğretmen adaylarının kazandığı kimya alan bilgisini hem de pedagojik formasyon açısından öğretmenliğe yatkınlığını da ölçebilirsin. Seçtiklerinize lisans eğitimi bittikten sonra formasyon eğitimini verebilirsiniz. Ama bunu bir türlü oturtamadık.
Akademik ilgi alanlarınızdan birisi de “Kimyada kavramsal anlama ve kavram yanılgıları”. Bu konudan bahsedelim biraz da. Kavram yanılgıları dediğimiz şey nedir ?
En basit anlamda şöyle söyleyeyim; hoca olarak, biz bir şey anlatırız, çok da iyi anlattığımızı düşünürüz. Sonra öğrenciye bire bir anlattığımız konu ile ilgili bir soru sorarız ki; aldığımız cevap karşısında hayrete düşeriz! Ya ben bunu mu kastetmiştim diye düşünmeden edemeyiz. İşte kavram yanılgısı dediğimiz şey bu veya bu şekilde öğrencinin algısı içinde kalan bir yanlış anlamadır.
Ara sıra öğrenciler üzerinde tuzak sorular ile test ediyoruz bu durumu mesela; anorganik kimyada hatta genel kimyada ksenonun florla bileşiklerini anlatıyoruz. Öğrenci onu gördüğü halde, sorduğumuz zaman soy gazlar bileşik oluşturmaz şeklinde cevap veriyor. Aslında bileşik oluşturur, fakat oluşan bileşik genel olarak kararlı değildir. Böyle bazen konunun doğasından gelen, bazen önceki öğretim yıllarından gelen ve bazen de hocanın özensiz ve plansız anlatışından kaynaklanan bir takım kavram yanılgıları mevcuttur.
Çok enteresan bir konu aslında, sadece üniversitedeki hocaları ve öğretmenleri değil genel olarak değişik şekillerde ve ortamlarda öğretim faaliyetinde bulunan tüm kişileri direkt ilgilendiren bir konu.
Bu alana ilginiz nasıl ortaya çıktı ?
Eğitim fakültelerinin yeniden yapılandırılması projesi çerçevesinde 30 kişiye yakın bir grup olarak biz o dönem 1997 yılında İngiltereye gittik. Leeds Üniversitesi’nde School of Education olarak bilinen ve bizde eğitim fakültelerine karşılık gelen kurumda bir takım incelemelerde bulunduk, seminerlere katıldık. Onların öğretmen yetiştirme sistemini ve programını inceledik.
O dönemde ben elektrokimya çalışıyordum. Halen de öyle… İngiltereye gidince, oranın kütüphane imkanları da bize göre çok iyiydi. Orada 1997 yılında, elektrokimyasal piller, galvanik ve elektrolitik piller ile ilgili kavram yanılgıları üzerine bir makale gördüm ve çok ilgimi çekti. Kavram yanılgıları İngilizce eğitim literatüründe “misconceptions” olarak geçer ama eğitim araştırmacıları orada ikileme düşerler kimisi “misconceptions” yani kavram yanılgıları terimini kabul etmez ve bu kavramın “alternative ideas-alternatif fikirler” veya “alternative conceptions-alternatif kavramlar” olarak ifade edilmesi gerektiğini savunurlar. Orda gördüğüm o makale çok hoşuma gitti. İlgili literatürdeKonu ile ilgili olarak eksiklikler veya doldurulması gereken boşluklar da gördüm. Eksik ve boşluk derken daha yapılabilecek şeyler olduğu anlamında.
1997 yılında İngiltere’de o yıl çıkmış bir makalenin verdiği referansları da dikkate alarak ve önceki yılları tarayarak o konuyla ilgili literatürde yer alan tüm makaleleri topladım, okudum ve inceledim. Buraya döndükten sonra belki bir seneye yayılan, o makaleler de eksik gördüğüm alanlar üzerine çalışmalar yaptım.
Bu alanda yaptığınız çalışmalar “Journal of Chemical Education” dergisinde yayınlandı sanırım?
Elektrokimya ile ilgili temel bilgilerimi oluştururken, araştırmalarımda derinleşirken gözümüzün korktuğu, zorluk yaşadığımız dönemler de hem cesaretimi toplamama neden olan, hem de araştırma yaptığım sahayı sevmeme katkı sağlayan “Journal of Chemical Education” isimli bir dergi vardı, hala da çıkar. O zamanlar acaba bir gün bizde bu dergilerde makale yayınlayabilir miyiz diye düşünürdüm.
O İngiltere ziyareti, orada gördüğüm bir makale ve o makalenin devamına gidip orada eksik gördüğüm noktalar üzerine yaptığım çalışmalarım sonucu söz konusu dergide kimyada elektrokimyasal pillerle ilgili kavram yanılgılarının belirlenmesine yönelik bir makale yayınladım. Öylece o hayalimi de gerçekleştirmiş oldum. Daha sonra bir iki makale daha geldi onun ardından. Kavram yanılgılarını belirledikten sonra kavram yanılgılarının giderilmesine yönelik olarak da yine aynı dergide bir çalışmam olmuştu.
Biraz da kimya sektörüne değinecek olursak; kimya bilimi kendi sanayisini oluşturmuş bir alan. Kimya sanayi anlamında istediğimiz aşamada mıyız ?
Kimya sektörü diğer birçok sektörü arkasından sürükleyen ve onla birlikte diğer sektörleri de geliştiren bir sektördür. Bu yönüyle kimya sektörü diğer sektörlerden biraz farklıdır. Dışarıdan izlediğimiz kadarıyla AR-GE’ye yönelik çok iyi teşvikler var günümüzde. Yine de kimya sektörü ülkemizde çok kötü demeyelim ama çok iyi durumda da değil.
Sanayi ile üniversite işbirliği de açısından nasıl bir noktadayız ?
Sanayi ile üniversite arasında ki işbirliği henüz bizde tam istenilen manada kurulamadı, bu emekleme aşamasında henüz daha. Masaya iyi yatırılması lazım bu konunun. Olaya sanayi açısından bakarsak orda bir isteksizlik olduğu doğrudur yani o taraf bir ticaret yapıyor, bir amacı var, para kazanıyor. Dolayısıyla önce bir onun hesabını yapıyor ama sonuna kadar da bu hesap yapılmaz.
Ar-ge çalışmalarına yeterli kaynak ayırmıyor muyuz ?
Kaynak bence ayrılıyor ama şu da var; çok moda da bir terimdir; araştırmaya şu ülkeler bu kadar pay ayırıyor, biz bu kadar ayırıyoruz. Genelde bizde ayrılan payların çok düşük olduğunu ifade eden rakamlar kullanılıyor. Ama bir de şuna bakmak lazım; ayırdığınız bütçe istediğiniz hedefe gidiyor mu? Ayırdığınızı ne için ayırıyorsunuz, hangi amaca yönelik ve o amacı gerçekleştiriyor mu? Olaya bir de bu açıdan ciddi anlamda bakmak gerektiğini düşünüyorum ben. Planlama ve denetlemeyi iyi yapmalıyız.
Günümüz de artık kimyafobi diyebileceğimiz bir korku oluştu insanlarda. Yani “kimyasal” kelimesi insanları korkutmaya başladı iyiden iyide. Kimya gerçekten bu kadar zararlı bir alan mı ?
Öncelikle çok hassas, çok ince bir konu bu. Kimyanın önemi tartışılamaz, çok önemli bir bilim dalıdır. Günümüz de fizik, biyoloji bilimleri kimya ile iç içedir ancak bu fen bilimleri arasında kendi sektörü olan da sadece kimyadır. Bugün büyük devletlerin sanayilerine baktığınız zaman kimya sanayisinin yerini görebilirsiniz.
Ama tabi bu önemle birlikte kimya çok da tehlikeli bir sektördür. Geniş kapsamlı düşündüğümüz zaman kimya, kimyacıları bile ürkütebilecek bir şeydir ki yeri geldiğinde kimyayı bilmeyen birini nasıl ürkütmesin.
Bir ürün üretmek üzere bir tesis kurduğunuz zaman, üretim yaparken ortaya çıkan yan ürünlerin büyük bir çoğunluğu çevreye zararlıdır. Bir taraftan ekonomiye ve insanlara fayda vereyim derken diğer taraftan insanlara ve çevreye çok büyük zararlar verebilirsiniz. Bunu da böyle kıyaslayamazsınız zaten. Bir tarafta ticari anlamda ekonomik anlamda bir çıktı diğer tarafta insan hayatına dair bir şeyler var. Dolayısıyla çok hassas bir konu.
Kimya sektöründe yer alan bütün firmalara bu noktada etik açıdan sorumluluk düşüyor. Biraz bu noktada devletin de devreye girmesi lazım. Denetleme mekanizmasının iyi işlemesi lazım.
Önümüzde ki günlerde malum LYS sınavı var. Genç arkadaşlarımıza kimya bölümü okumalarını önerir misiniz ?
Şimdi yeni bir teşvik çıkardılar sınavda ilk 5 bine girip matematik, biyoloji, fizik veya kimya bölümlerini seçenlere 2.000 TL, ilk 10 bine girip seçenlere ise 1.000 TL sanırım. Geçen sene benim kızım 9 binde tıp bölümüne girdi. Gerçekçi olursak şimdi hangi anne baba tıp gibi bir bölüm dururken kimyaya yöneltir çocuğunu?
Burada biraz teşvik edeceksek eğer, bunu doğru yapmalıyız. Bu şekilde bir teşvik yaptığınız zaman çok anlamı yoktur ve hedefe ulaşmayacaktır. Yani 10 bin barajına girip, kim gelir ki kimyaya? Tamam para çok önemlidir, hele gençler için ve genellikle geçim sıkıntısı çeken aileleri için, ama her şey demek de değildir.
Doğaldır ki, öğrencilerin sıralama ya da puanları da göz ardı edilmeksizin tercihleri arasında varsa, ilgileri varsa; fen bilimleri içinde kaldığımız zaman kimyayı gözü kapalı seçebilirler. Kimyagerlik gerçekten geleceği olan bir meslek bence, ama bu konu ülkemizdeki kimya sektörünün gelişmesi ile de yakından ilişkili.
Son olarak, yine önümüzde ki günlerde mezun olacak arkadaşlarımız için varsa tavsiyeleriniz nelerdir ?
Gençlerimiz de ben şöyle bir sıkıntı görüyorum. Kendi çocuklarım da dahil buna. Herkes ben bunu seviyorum bunu işi yapacağım, bunu sevmiyorum bu işi yapmam ben diyor. Böyle bir şey yok hayatta, yani hayat böyle bir şey değil. Bir kere iş bulmak çok zor. Ondan sonra bugün sevdiğiniz bir işi 5 sene sonra seveceğinizin garantisi yok. Bugün istediğinize sorun, şu an kaç kişi gençken planladığı işte çalışıyor. Öyle bir şey yok hayatta, yani hem iş bulalım hem sevdiğimiz iş olsun. Mümkünse olsun tabii ki, ama şart da değil.
Burada ki önemli nokta sorumluluk bence. Yani bir işi niye yaparsınız? Önce kendinize karşı sorumluluğunuz, sonra ailenize, sonra topluma karşı bir sorumluluğunuz olduğu için. Ben, bu sorumluluk bilincine sahip olmanın, yaptığım işi düzgün yapayım demenin daha önemli olduğunu düşünüyorum.